Abdullah Aren Çelik - Yediler Teknesi
Kitabın girişiyle beraber gerilimi ensemizde hissettiğimiz, gelişme bölümünde kanın, kemiklerin üzerine sıçradığı, nehirdeki dalgaların arasında insanın ruhunun çekildiği, her karakterin bir arayış içerisine girdiği uzun soluklu bir roman Yediler Teknesi.
İçindeki yolcu sayısından ismini alan bu romanı ilginç kılan ana gövdesinin
insan kemiklerinden yapılmış olmasıdır. Bu tüyler ürpertici fikir romanın ana
karakteri Eyüp’ün aklına gelmiştir. Kitabın başından son anına değin iyi insan
diye zihnimize işlenen Eyüp’ün aslında göründüğü gibi biri olmadığını, son
bölümde oğlunun bıraktığı mektuptan anlıyoruz. Tümevarım metoduyla yazılan bu
roman, ruhunu, kalbini mutluluğa açan insanların düşlerinde yarattığı o ülkeye
gitmesinin yolculuğunu anlatmaktadır.
Kitabın giriş bölümünde hortlak gören Eyüp, Ahmet Boz isminde biriyle konuşmaktadır.
Yazarın daha önce yazdığı Kandan Adam romanının ana karakteri olan Ahmet Boz ensesinden vurulmuş, faili meçhul bir emniyet mensubudur. Ahmet Boz'un hortlağı Eyüp’e görev
vermektedir. Eyüp bir tekne yapacak ve bu tekneye kendisiyle birlikte altı
kişiyi alacak ve yolculuğa çıkacaktır. Ahmet Boz gibi ruhu arafta kalan ölüleri
başka bir diyara götürüp gömecektir.
Kitabın sonundaki mektuptan anlıyoruz ki oğlu Emir’in de böyle bir isteği vardır.
Çünkü Eyüp oğlunun en yakın arkadaşını öldürmüştür. Emir bu cinayetler için ona mektup bırakmıştır. Eyüp aslında şehri
hakimiyetinde tutan Kule’ye çalışan biridir, marangozluk paravan iş olarak yapılmaktadır.
Oğlu Emir, en azından yaptığı kötülüklerin bir bedeli olarak öldürdüğü insanların
kemiklerini bir mezara gömüp,cenaze namazlarını kıldırmasını istemektedir
babasından.
Bu yüzden Eyüp yapacağı tekneye seçili kişileri alırken çok dikkat edecektir.
Önce, onlar için çalıştığı Kule’den gidişini saklamalıdır. Ardından kemikten bir
tekne yapacağını yolcularından saklamalıdır. Arayış içerisinde olan,
umutlarının peşinde olan bu yolcuların kimine kendisi hikaye uydurmakta,
kimisine de iyi bir ülkeye gitme vaadinde bulunmaktadır.
Kitabın kambur karakteri Sedat santuri çalan biridir. Onun yolculuğa ikna
edilmesi, gidecekleri ülkede Dılşa adında kambur bir kadının varlığıyla
gerçekleşecektir. Onu bu yolculuğa çıkaracak neden sevgi yoksunluğudur. Aşk
arayışıdır. Kendisi gibi birinin varlığı onu bu yolculuğa itmiştir.
Keza tenbur aşığı Said de mahallesindeki Ezidi bir kıza aşıktır. Ve Müslüman olduğu
için bir Ezidi kızıyla aşk yaşaması imkansızdır. Bu yüzden aşkını özgürce
yaşaması için başka diyarlara göç etmesi gerekmektedir.
Yezdan, Ezidi kızı Yezdan. Ölümlerden kaçıp, Safiris’e gelen ve burada Said’e
aşık olan sesine insanı aşık ettiren bir kadın. O da aşkını yaşamak için,
ailesini, evini, inancını geride bırakıp bu yolculuğa çıkacaktır.
Enes bir âmadır. Bir akşamüstü haberlerde uzak bir diyarda kör olanların
iyileşebileceğine dair bir haber görecektir. Ve o andan itibaren bu umuda
sarılacaktır. O da bu umudun peşine düşme pahasına anne ve babasını geride bırakacaktır.
Ölüleri gömecekse eğer Eyüp bunu imam olmadan yapamayacaktır. Bu yüzden Talip’le
yolu kesişecektir. Talip de bir umudun peşindedir. Onun da oğlu ve biricik aşkı
İnas, yaşamasının tek nedenidir. Bu yüzden onları belki gideceği yerde bulma
umuduyla bu yolculuğa çıkacaktır.
Eyüp de sadece ölüleri gömmek için bu yolculuğu istemiş değildir. Onun da içini
kemiren, kavuşamadığı aşkı Zeynep vardır gideceği diyarda, teknesinde karısı Sabahat hanımı valizde parçalara ayrılmış şekilde taşıyorken.
Ve bu yolculuğun tanığı, sanığı olan Arzuhalci. Bütün hikayeyi kendisinden
duyduğumuz, o olmazsa bu yolculuğa dair bir şey bilemeyeceğimiz unutkan
Arzuhalci.
Onu bu yolculuğa çıkaran neydi peki?
Onunda bir arayışı, bir arzusu vardı. Ve Eyüp onu da ikna etmenin yolunu
bulmuştu.
Eyüp yaptığı bütün kötülükleri, pişmanlıklarını ona anlatacak, o da bunu
öyküleştirecekti. Çünkü Arzuhalcinin de arzusu yazar olabilmekti. Onu bu
yolculuğa çıkaran, bir hikâyenin yazarı olmaktı. Bu yol hikayesinin yazarı olacaktı, hem de yaşarak yazacaktı ...
Kitapta geçen bazı noktalar tarihselliği bağlamında dikkat çekiciydi, örneğin
kaymaz kavşağı ile 13 rakamı, 13 kurşun ile öldürülen Uğur Kaymaz’a atıf niteliğindeydi ve tarihin unutulmazlığına dair hesap sorma girişimiydi.
Kitapta yaşam mottosu olabilecek bir dize var, kör olan Enes söylediğidir;
‘sizler gibi ufak bir gezintiye bile elimde valizle çıkmam, eşyanın nedensiz körlük
yarattığını iyi bilirim.’
altı çizilecek birkaç alıntı daha;
*İnsanlar sevdiklerini hatırlatacak bir eşyasına tutunuyor haksız da değiller.
Zamanın insanın elinden almadığı bir şey var mı?
*Aşkın yaradan tarafından insanların yaraları için verilmiş en güzel hediye
olduğunu düşünüyordum.
*Aşk, günaha bulanmış ruhun mazeretidir derlerdi de inanmazdım.
*Eskiler, kendisini her gün döven insan biçaredir demişler, ne kadar doğru bir
söz değil mi?
*Kalbi olan insanın ne görmeye ne de duymaya ihtiyacı vardır. Dünyayı kör bir
kuyuya teslim eden insanların kalpsizliğidir.
*Eyüp’le tanıştığımızda kalbinin bir kötülükten çıktığını ve yeni yeni
ısındığını fark ettim, soğuk bir kalp ısınmaya başlamışsa pişmanlıkları vardır,
istese de kötülük yapamaz artık.
ayrıca;
Everest yayınevi bunu defaatle yapıyor. Daha kitabın ithaf bölümünde yazım hatasıyla
karşılaşıyor insan. Kitabın bir çok yerinde akışı bozan bu tarz yazım
hatalarına denk gelmek can sıkıcı bir durumdur okuyucu için!
Yorumlar
Yorum Gönder